12 Ekim 2011 Çarşamba

Mecliste OHAL

12 Haziran seçimleri öncesi yazdığım, “Sancılı seçim süreci ve sonrasında dokuz doğuran vatandaş” başlıklı yazımda, tutuklu sanıkların milletvekili olup serbest bırakılmamaları halinde, kıyametin kopacağını, deyim yerindeyse ortalığın ayağa kalkacağını söylemiştim.
Dün…
Kıyamet koptu,
Ortalık ayağa kalktı…

***

Önce BDP destekli bağımsız milletvekili Hatip Dicle’yle başladı kıyamet süreci.
Dicle’nin vekilliği düşürüldü.
Dicle’den sonra gelen AKP’li vekil adayı Oya Eronat, Dicle’nin oylarıyla vekil oldu, mazbatasını aldı.
BDP kanadı ayağa kalktı:
“Bu karar demokratik değil, meclisi boykot edeceğiz, ant içmeyeceğiz” dediler.
Dün, dediklerini yaptılar.

***

Ancak Dicle bölücülükten yargılanmıştı ve bir yıl hapis görmüştü. Yani anayasaya göre milletvekili olamazdı.
Bunu BDP kanadı biliyordu.
Dicle’nin kendisi de biliyordu.
Amaçları huzursuzluk çıkarmaktı.
Başardılar.
Peki, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Dicle’nin bu durumundan habersiz miydi?
Ne diye aday olmasına izin verdi?
Sonrasında ne diye vekilliğini düşürdü?
YSK amatörlerin oluşturduğu bir kurul muydu?
Ya da onlarda mı huzursuzluk istiyorlardı?
Eğer öyleyse;
Başardılar.

***

CHP’li vekiller Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve MHP’li vekil Engin Alan’ın durumları biraz daha farklı.
Onlar Ergenekon ve Balyoz tertiplerinden yargılanıyor.
Onlar suçunu bilmiyor.
Onları suçlayacak delil yok.
Bunlara rağmen;
Onlar içerde.
Onları salmayanlar diyorlar ki gerekçe olarak.
“Onlar kaçabilir.”
“Onlar delilleri karartabilir.”

Yahu arkadaş!..
Bu adamlar milletvekili olmuş.
Biri gazeteci, biri doktor, diğeri asker.
Üçünün de ortak özelliği şerefli vatanperverler olmaları.
O zaman niye kaçsınlar?
Ve
Ortada suç yok, delil yok.
Bu adamlar olmayan delili nasıl karartsınlar?

***

Nitekim CHP’de ant içmedi.
Kılıçdaroğlu: “iki vekilimiz serbest bırakılmadan ant içmeyeceğiz” açıklamasını yaparak iddialı konuştu. CHP, bu yaklaşımıyla bir bakıma yargıya ve iktidara rest çekerek, tutuklu vekillerinin serbest bırakılmasını istedi.
Ancak tahliyelerin uzun sürmesi belki de gerçekleşmemesi ihtimalleri de mevcut.
Dolayısıyla, CHP’nin bu yaklaşımı, Türkiye’nin %26’sının uzun süre temsil edilememesi ve mecliste yok sayılması gibi büyük sorunlara yol açabilir.

Eğer %26’dan “ant içmeme” olayına destek gelmez ve CHP, kitlesinin baskısına dayanamaz, tutuklu vekilleri tahliye edilmeden ant içerse eğer, bu kez de tükürdüğünü yalamak zorunda kalacaktır.

***

2002’yi hatırlayalım…
AKP tek başına iktidar olmuş fakat Erdoğan meclise girememişti.
Suçluydu.
Delilleri ortadaydı.
Milletvekili olamazdı.
Demokrasi gereği olarak milletvekili olmalıydı.
CHP, 2002’de demokrasi dersi verdi.
Kendinden olmayanı deyim yerindeyse başbakan yaptı.

***

AKP’liler dün ant içti:
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne “demokratik” ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Bakalım AKP’liler, içinde demokrasinin de geçtiği, namuslarını ve şereflerini ipotek ettikleri yemine uyacak mı?
Göreceğiz…


Arif ANBAR
Sakarya Gazetesi / MIH
http://www.sakaryagazetesi.com.tr/yazar_haber.asp?yazar=22#yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Günün fotoğrafı

Günün fotoğrafı
Yılkının özgürlüğü, Mahmudiye / Arif ANBAR