11 Ekim 2011 Salı

Vurulduk ey halkım, unutma bizi

Ben Atatürkçüyüm.
Ben cumhuriyetçiyim.
Ben laikim.
Ben anti-emperyalistim.
Ben bağımsız Türkiye'den yanayım.
Ben özgürlükçüyüm.
Ben insan hakları savunucusuyum.
Ben terörün karşısındayım.
Ben yobazların,
Vurguncuların,
Çıkarcıların,
Düşmanıyım.
Öyleyse vurun,
Parçalayın!
Her parçamdan benim gibiler,
Beni aşacaklar çıkacaktır.


O Türk halkının geleceği için çabalayan ve bu yüzden katledilen büyük bir özgürlük savaşçısıydı. Öleceğini bildiği halde bunu umursamayıp, kalemiyle ölüme meydan okuyan ve hep bildiği doğrunun dikine giden bir gazeteciydi. Onunda ailesi vardı; karısı, çocuğu… Ama o bu uğurda halkı için ailesini yalnız bırakmayı göze almıştı.

***

Öldürüldü! 24 Ocak sabahıydı… Kardan serilmiş bembeyaz halıyı, özgürlük adına akan kan, kızıla çevirmiş ve karın yaratıcısı Tanrı bile ağlamıştı bu duruma. Sokaklar, caddeler hep birlikte yas ilan etmişlerdi o kızıla çalan günü. Yüz binler arkasındaydı, önündeydi, yanlarındaydı o küçücük mahzende soğuk, beyaz toprağa giderken. Tabut hüzünlü bir tebessümle mezara sordu, içinde özgürlük savaşçısı: “ölmeden önce arkasında, önünde ve yanlarında bir fısıltı dahi duyulmuyordu, kimse yoktu… Şimdi olmanın faydası ne? Herkes içini ferahlatıyor değil mi”? Mezar gür sesiyle, biraz kızgın: “ne bekliyordun, özgürlük savaşçılarının sadece öldürüldüğü gün dostu vardır” dedi ve ekledi, “ölmeseydi iyiydi ya olsun o artık hep benim yanımda ve ne mutlu bana!”

***

“Birileri Türk halkını Kürt halkına, Kürt halkını da Türk halkına düşman edici bir kanlı tuzak kuruyor. Yakında yayınlanacak bir yayınımda Kürt milliyetçileri ile istihbarat ajanları arasındaki ilişkilere ışık tutacak ilginç belgeler açıklayacağım” dedi ve bu yazısının yayınlanmasından 16 gün sonra katledildi. O gün hükümet sahipleri faillerini bulacağız, bu bizim namus borcumuz dediler ama yıllar geçti üstünden hala bir arpa boyu ilerleyemediler. Namusunuz nerede kaldı efendiler? Yoksa?.. O gerçekten Kürt sorununun ve terör belasının üstüne gidiyor, çözmeye çalışıyordu. Araştırmalarında Abdullah Öcalan’ın Mülkiye’de Maliye Bakanlığı bursuyla okuduğunu ortaya çıkardı. Öcalan’ın, 1972’de bildiri dağıtmaktan tutuklanmış olduğunu ve aleyhte tanıkları olmasına rağmen neden serbest bırakıldığını sorguladı. Bunun yanı sıra terörist başının “MİT” elemanı olup olmadığını araştırıyordu. Özgürlük savaşçısı Cüneyt Arcayürek’e şöyle demiş: “Bunu ben eğer keşfeder,  sağlam temeller üzerine oturtabilirsem, kitabın girişi bir bomba gibi patlayacak.” Olmadı.  Kitabın girişi eksik kald. Kürt dosyasını irdeleyemeden katledildi.

***

Bu gün hala Kürt sorununu çözmek için sözde mücadele verenlere bakın. Hala onlara biat edenlere söyleyebileceğim tek bir kelime yok. Onlar zaten kurtarılamayacak ada konumunda. Ancak az da olsa bazı şeyleri idrak edebilmiş kişilere diyorum ki: haydi el ele, gönül gönüle verelim ve ülkemizi emperyalist rolü oynayan oyunculara böldürmeyelim. Safsatalara kanmayalım.

***

O bizler için ölmeyi göze aldı. Ve bir canı olsaydı gene ölümle dalga geçecekti, meydan okuyacaktı. Şimdi Özgürlük Savaşçımız için anma törenleri, dinletiler, paneller düzenlenecek; sadece birkaç saatliğine. Yararı nedir? Birilerinin gözünü boyamak… Bizim bundan sonra yapmamız gereken “O”nun fikirlerini, hasretini savunmak, öğretmek ve araştırmalarını devam ettirebilecek nesiller yetiştirmektir. İşte ancak o zaman layık olabiliriz bizim için ölüme gülen kahramana.

***

Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına,
Batı uygarlığı adına,
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım
Unutma bizi! 
Eskişehir Anadolu Gazetesi
Arif ANBAR / GÜNDEM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Günün fotoğrafı

Günün fotoğrafı
Yılkının özgürlüğü, Mahmudiye / Arif ANBAR